Gerçek sevda  arayışlarında,  bir aşk  çocuğu olmak....

  

Vanderas...   düşlerde  yadsınmayacak yer  sahibi olan gezegenim...


     Bir nehir akıntısına  karıştırmalıyım içimdekileri, ancak bu sayede yetişemem yeniden  solumaya belki....  Belki acılarımı dindirmenin bir yoludur  bu;  yüksek  debisine  akıtır  ve yetişemem bir daha  giyinmek için hiç bir acıma...  İhtimaller  denizinde  azgın olasılık  dalgaları arasında yüzmenin sersemliği  sindi üzerime ama yetmedi  kurumama....

     Gözyaşlarım!  Akıtmayı  beceremediğim her  damlayı  göz pınarlarımın kuruluğa olan  müptelalığına inat  bir defa da  olsa  boşaltıp,  ardıma  bakmaksızın  kaçmam gerek.  Ama  yanılıyorda  olabilirim, kendimi kendime  mahkum  ediyor olma ihtimalimde yüksek.  kuruyan pınarlarımı kuraklığa mahkum etme ihtimalim gibi. Ünlü düşünürün söylediği  gibi; " aşk  gereğinden erken yaşlandırıyor bizi; sonra, gençlik uçup gittiğinde yeniden gençleşmemizi sağlıyor."  İşte  bu  nedenle yaşıyorum ben. Bu  döngüsel  el değişmeler  arasına  denk getirebilmek için sevginin gerçekliğini.  Yaşlılığım ya da  gençliğim ne fark eder. Her ihtimal  iyi geliyor bana;  ölü bir bedenle denk gelme  ihtimalimden ya da bunun bile kıyısına  yanaşamama  hesaplarından. Hesaplar!..  Hayat  üzerine kurulu  hesaplar  ardında  saklandım, bu  saklılıktada  haklıydım. Zira  yalın  bir ayak  kadar  korumasız  hayat. Çiviler ve cam kırıkları  oluyor  her  nefes  veren,  her  beden,her  ürperti dolu yanılgı uyanışları.  Aşk!...  hipnotize ettiği anlarımızdan el çekince açığa çıkıyor her şey. Uyandığım  yatakta  ki kadın, geceki kadar  arzu  doğurmuyor ve  aşk denilen  söylenti  bir kez daha  ispat  eşiğinden sırıtıyor,  yalanlığını.

     Düşündüm. Düşlerimde  büyüttüm, her bir olasılığı ve hatta hayata  döktüm, tek tek çıkan  işlem  sırasallığını.  Aşk  denilen şey  farksız  gelmedi Sopenhour  söylentilerinden. Hayatında  herkes  tadar  aşkı,  cidden. Ama sevgi, gerçek  haletinde  yapışmaz  bir  ruha  kolay kolay.  Ararsın,  en gerçek hali için.  Arayışların  sürecinde  teptiğin kilometreler oluşturur yolları. Yol dediğin nedir ki?  Bastıkça, kat ettikçe var olan kilometre  taşları...  Hayat  yolunda ya da Beyoğlu'nun  ayazında ne fark eder.  Bir kadın tınısıdır,  melodilerin en büyülüsü. Hipnoz seansı  başlar  o tını yankılanınca teninde. Önce aşık olursun, sonra  arzularsın ve sonra  içine akarsın. Hepsi bu. Uyandığın an bitersin, tıpkı biten aşkın gibi. Her seferinde gerçek sanarsın, her  yenilenmede yitirmemek için gözlerini ararsın kadının. Bakarsın, dalarsın en diplerde de olsa  erişmek için göz bebeklerindeki ışığa. Kokusu  sarar  seni, sıcaklığına kanarsın, duyguların yeşerir körelmeye başlarsın,  aşıksındır ya da öyle sanarsın. Uyanabilirsen gerçek  olanı  anlarsın...

            Aradım! tenler  dolaştım,  bedenlerde uyandım, kokulara tırmandım, tanıdım,  yaşadım  ve anladım....  Yanlış anlama  ihtimallerimle bir saydım her  yanılgımı,  belkilerle  başladı  tüm hayak kırıklıklarım.Farkındaydım başlayana değin,  büyülü  kıtalarda  çalınan  tensel ilahisi kadının. Kayboldum, kaybettim ümidimi yine bilmem hangi puslu  kıtada. Pus  kalktı,  sis  çözüldü,  zihnim ikna etti  ruhumu. Aldandım ve aldandıkça  yeniden aradım, yeniden düştüm peşine gerçek  sevgilinin. Mecnun yalan geldi, Leyla  sürtük.  Ferhat  masaldı,  Aslı  sözde aşık...  Aşık olmayı becermeyi denedikçe olamayışım ekti beni yeryüzüne. Sonuçta  yeşermedi dallarım her  bitki gibi.  Ben zararlı bir türeviydim doğanın, siyah  dallarında  mor  yapraklar  yetişmiş  tuhaf bir  türev....


     Dolaştım! Dolaştıkça,  dünyanın gezilemeyecek kadar büyük olduğunu  anladım. Öğrendim yalanlığını, "dünya  küçük" söylevlerinin. Küçük olan insandı  ve insan  penceresi izin vermez miydi gerçek aşkın görüntüsüne  bir tek  bunu  anlayamadım.  Korkmaktan korktum  evvela  sonra  korkmamanın korkularımı rehin ettiğini gördüm. Hislerinden arınmak  namümkündü  biliyordum. Ama benimkiler gizlenmişti bir mucize  beklemek için.  Bir mucize  evet, gerçek sevgi ancak  bunun  ilahi bir getirisi olabilirdi. İnsan dediğin  tehlikeye  atılmayı bilmeliydi.  Tehlike ise, olacaksa en asili olmayı  hak ediyordu. Üstelik yarımlığını, eksikliğini  tamamlamak  için bu  tehlike  göz alınabilir  derecede  makuldü.  Sonuçta  kutsal  bir  fetihle  kutsanacak ruhlarımız  için,  tehlike  nihai  amaç uğrunda  çiğnenmesi gereken bir et parçasıdır. Ve sonuç gelip   mutluluk gibi kutsal bir fetihle  taçlanır...

   İnandım! Tanrıdan başladım, üstelik direnmeksizin.  Sonra  tanıdım kadını, anladım  kutsal ana  tanrıçadan; Kybele'den aldığı  o  ulvi meziyetleri.  Müphemliği yitti  en başta,  sonra  aşk; kalbimde sevgiye, gerçek olan sevgiye  giden yoldaki, tehlike ihtiva eden  her  bir  çile  haline dönüştü.  Gençliğimi  olanca hızla  eriten o  ulvi  çileye. Tıpkı  İsa'nın katlandıkları  gibi.  Tıpkı...  diğer   kutsal  nihayete  eren  acı dolu  ve ızdırap  boyalı  her çile gibi.


Ben kim  miyim?...   En baştada  bahsettim  size,  gerçek sevginin arayışında  yitmeye  yüz  tutan bir aşk  çocuğu.....hepsi  bu!




                                                                             kayra  zoran

BİR EKSİK KUŞAK

Beat kuşağının kayıp yaşayanları. Evet eksik kalan kuşaktır o kuşak. Yeni arayışların belkide en yoğun gerektiği ve en ağır bedellerin onları artık umursamaz kıldığı kuşak. Evet belkide onların ödedikleri diyetler bu gün perhiz yapmamamıza neden oldu. Ve aynı arayışlarda boğulmayışımıza tabi...
LOST

Bir dönemin en bildik jargonu "lost". Evet gerçekten bir kayıp vardı. Tıpkı beat kuşağı edalı kayıp bir kuşak. Ne farkı var her ikisinin de... belki de yok ama bana göre oldukça farkli iki kulvar...

YİTİK NESİL

Bir popüleristlik hegemonyasına dalmanın sonucu, populist mantalitenin esaretine girerek kaybolup gitmiş, çoğulcu yaşam yerine bireysel yaşama sıkıştırılmış ve trendy olmak, markalaşmak adına bir yığın şebeklikler ile göz boyama işlevi içine girmiş, bohemlikten uzak ama sanki en koyu bohem yaşama mahkum edilmişçesine umarsız yaşayan ve toplumun tam ortası yerine kıyılarına itilmeye çalışılan bir nesildir.
Bir adam ve bir kadın ancak doğru tarihsel süzgeçten geçtiklerinde efsaneleşirler. Tıpkı Leyla ile mecnun gibi. En az onlar kadar yalan ve en az onlar kadar şanslı.


kayra zoran
 
Bugün 6986 visitorskişi burdaydı!
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol